Tokat etkinliği aslında 21 Mart'ta Tokat Kent Senatosu'nun ÇEKÜL Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen'e verdiği brifing ile başladı. Brifing'e Senato'nun Onur Kurulu üyeleri Tokat Valisi Mehmet Gündoğdu ve Belediye Başkanı Nizamettin Aydın da katıldılar.. (Kurulalı henüz 1,5 yıl olan Tokat Kent Senatosu'nun bu süre içindeki serüveni ve gerçekleştirdiği çalışmaların neler olduğunu görmek için lütfen Senato'nun web kütüğü'ne bakınız...) Başkan Dr. Şaban Dönmezoğlu, Başkan yardımcıları Av. Ufuk Petanoğlu ve Mak. Müh. Tamer Şaylan, Çekül Vakfı Gönüllü İl Temsilcisi ve İl Özel İdare Md. Yrd. Adnan Şahin, Tokat Belediye Başkan Yardımcısı Yunus Yılmaz, Kadın Platformu Başkanı ressam Hülya Erk, İkinci Başkan Tarım Müh. Şeyda Dönmezoğlu, Gençlik Platformu Başkanı Asım Kara etkinlikler ve projeler hakkında bilgi verirken, Tokat'a gelen NTV ekibi de sunumu görüntüledi.
“SELÇUKLUDAN GÜNÜMÜZE AKAN UZUN YOL”
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Metin SÖZEN, ÇEKÜL Vakfı Başkanı.
Konuşmacılar: Prof. Dr. Raci BADEMLİ, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi,
Mithat KIRAYOĞLU, ÇEKÜL Vakfı Başkan Vekili,
Prof. Dr. Oktay BELLİ, İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi,
Avniye TANSUĞ, ÇEKÜL Vakfı İletişim Danışmanı, Hukukçu ve iletişim uzmanı
Prof. Dr. Kenan MORTAN, Dünya Gazetesi Yazarı,
Osman AROLAT, Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni.
ÇEKÜL Vakfı Başkanı, Tarihi Kentler Birliği Encümen Üyesi ve Danışmanı Prof. Dr. Metin Sözen, oturumu açarken şunları söyledi;
"Dün, Kent Senatosu toplantısından sonra düşündüm. Sistem oturmuş gibiydi. Sabahki konuşmalar ise 'biz farklı bir çizgi oluşturuyoruz' der gibiydi. Dikkat ettim, konuşmalarda 'teşekkür' yoktu. Bu da doğaldı, çünkü iş yapılıp, sahibine iade ediliyordu. 'Ben yaptım' anlayışı yoktu. İşte bu çok önemli. Yapılan yanlışları düzeltmek, doğruları yapabilmek için oturup düşünmek gerek. Yarım yüzyıl hem de devlet parasıyla bu yanlışı nasıl yaptık? diye sormak gerek. Değişme ve yeniden yapılanma olacaksa, bu değişimi doğru sağlamamız lazım. Büyük birleşmenin içinde küçük çıkarlar engel oluşturuyorsa, bu engelin kırılması gerekir. Üniversiteler açıp, 'gelin okuyun' diyoruz. Toprak ve kültür yoksa bu gençlerin geleceği adına zorluk var demektir."
Prof. Dr. Raci Bademli, 3 eksen etrafında konuşacağını belirtti. Bunlar "Kültür ve doğa varlıkları", "Zihniyet/bakış açısı değişikliği", "Yerellik ve evrensellik" idi. Bademli, "Kültür ve doğa varlıkları" konusunda yasalarımızda yer alan "taşınır / taşınmaz" ayrımına dikkat çekerek, kültürün hep "elle tutulur" bir şey; "fizik varlıklar" olarak algılandığını, oysa yaşamımızda "elle tutulamayan, kuşaktan kuşağa devredilerek, günümüze kadar gelen şeyler de olduğu"nu ve bunların ihmal edildiğini hatırlattı. Arkeologların, bir taşın üzerinde gördüklerinde heyecan duydukları bir çiğdem figürünün, aslında Hititler'in toplumsal yaşamındaki bir geleneğin simgesi olduğunu (ilk açan çiğdemden yapılan pilav ve söylenen türkü) örnek olarak veren Bademli, bu "elle tutulamayan kültür"ün "ilk ve son halkalarının oluşumu heyecan verici" olan bir "zincir"e benzediğini, genellikle kırılan son halkalarda "genetik bir sıkıntı" yaşandığını, belki de bütün bunların inceleneceği bir "kültür zinciri mühendisliği" disiplinine ihtiyaç olduğunu söyledi. Bademli, "Zihniyet/bakış açısı değişikliği" konusunda yapılması gereken köklü değişiklikleri ise şöyle özetledi: Korumaya gelişmenin engeli değil, önkoşulu olarak bakılması; kalkınmanın yerel kaynaklardan kaynaklanması; yönetimin aşağıdan yukarıya işlemesi; pasif yerine, aktif planlama, strateji planlamasının önemi. "Yerel olmadan evrensel olunamayacağı"nın altını çizen Bademli, tarihi yapıların onarımı için kaynak yaratılması konusunda da, sıkça başvurulan "yap-işlet-devret" çözümünün "yapının masrafını yapıdan çıkartılması" anlamına geldiğini, bunun da çeşitli yanlışlıklara yol açabildiğine dikkat çekti ve somut önerilerde de bulundu. Örneğin, her yeni inşaatta, oluşacak kentsel rantın bir bölümünün, "tarihe katkı payı" gibi bir formülle belediyeler tarafından alıkonması ve biriken paraların onarım fonuna aktarılması, Bademli'ye göre pratik çözümlerden biri olabilirdi. Prof. Dr. Raci Bademli'nin, aslında "Ankara tavşanı"ndan elde edilen dünyaca ünlü "angora" yününün, tekrar Ankara'da üretilmesi amacıyla gerçekleştirilmekte olan proje hakkında verdiği bilgiler de, izleyicilerin çok ilgisini çekti.
Prof. Dr. Oktay Belli, özetle şunları söyledi: "1932'den beri, arkeolojik kazılar ve yüzey araştırmaları yapıyoruz. Van'da kurduğumuz ve yabancı uzman arkeologların içinde olmadığı merkezde 35 yıl kazı yaptık. Genellikle Doğu Anadolu arkeolojisinde yabancı uzman yoktur zaten. Biz çalışmalarızı kendi olanaklarımızla sürdürdük ve bir kitapta topladık. Şimdi Türki cumhuriyetlerde de çalışmaya başladık. Ne var ki, Asyayı gördükten sonra Anadolu'yu çok daha iyi anladık. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, Mısır uygarlığı, Akdeniz uygarlığı tekdüze uygarlıktır. Anadolu'nunki kadar çok renkli ve çok çeşitli bir uygarlık yoktur. Buna rağmen bu mirasa doğru biçimde sahip çıkılmadığı ortadadır. Örneğin ben Tokat'a gelirken "kalhana"ları (eski bakır atölyesi) göreceğim diye çok seviniyordum, ama bakıyorum ki pek kalmamış. Tarihi Kentler Birliği ile yerel yönetimler yeni bir Kuva-yı Milliye başlattılar. Kültür Kuva-yı Milliyesi!"
Avniye Tansuğ, AB'nin kurucusu Jean Monnet'nin, "Avrupa Birliği kültür arayan ekonomik bir yapıdır, yeniden başlayacak olsaydım, kültürle başlardım" sözünü hatırlatarak başladığı konuşmasında, ekonomik kaygılarla oluşturulduğu açık olmakla birlikte, "e-Avrupa" projesiyle yapılmaya çalışanın, bir taraftan da yeni okuryazarlık türleri bağlamında, "bilgi-okuryazarlığına geçiş" amaçlandığı için, bir "kültür devrimi" olduğuna değindi. Projeye kendi isteğiyle katılan Türkiye'nin, "e-Avrupa+" başlığı altındaki "e-Türkiye" için bir "seferberlik" gerektiğini söyleyen Tansuğ, Türkiye'nin kültür mirasının elektronik ortama taşınmasının gerek koruma, gerekse "içerik arayan" Avrupa için taşıdığı öneme dikkat çekti. Bilişim teknolojilerinin kaynak yaratmada sağladığı kolaylıklara dünyadan çeşitli örnekler veren Tansuğ, havza boyutundaki kültürel koruma kavramının, "Büyük düşün, küçük başla, hızla ölçeklendir" formülü ile ifade edilen "ekonomik havza" boyutuna ve "elektronik ağ ortamında" taşınabileceğini, bunun da kültürel koruma ve ekonomik kalkınmayı aynı anda mümkün kılacağını vurguladı. Tansuğ, gerçekten bilgi toplumu olabilmek için, öncelikle "internet'i snobe eden aydınlara" çok iş düştüğünü, onların "teknoloji özürlü olmayı sempatik göstermekten vazgeçip, bir an önce kendilerini ulaşılabilir kılmaları ve bildiklerini genç kuşaklarla paylaşmaları" gerektiğini vurguladı.
Prof. Dr. Kenan Mortan, İstanbul'da özellikle konserlerini çok beğendiği İş Sanat Kuleleri girişine bir "Kybele" heykeli eklenmesinin, kültürel süreklilik açısından olumlu bir seçim olduğunun altını çizerek başladığı konuşmasında, ÇEKÜL Vakfı'nın işlevlerine değindi. Mortan, "Çekül kim? Çekül gündem oluşturan. Adem-i merkezi oluşumun harekete geçirdiği gündemi oluşturan kurum. Zaten Drucker'ın da çok yeni bir tanımına göre, sivil toplum kuruluşunun görevi, kuru kuruya bilgi aktarmak değil, spesifik oluşumlara yol açmaktır" dedi. Prof. Mortan, Tansuğ'un önerdiği "ekonomik havza" kavramının, Türkiye'de zaten varolduğunu, örneğin DPT'nin Amasya, Çorum, Yozgat, Tokat ve Samsun'u içeren Yeşilırmak Havzası projesinin bu bağlamda planlandığını ancak projenin gerektiği gibi gelişemediğini belirtti.
Mithat Kırayoğlu, Tokat'ı içinde çeşitli kültürlerin buluşup, birbirleri içinde eridiği ve yeni bir bileşim oluşturduğu bir "kültür çanağı"na benzeterek, Tokat'a öncelikle gereken şeyin bir "kültürel kalkınma havza projesi" olduğunu belirtti. Tarihi Kentler Birliği'nin kuruluş öyküsü ile devam eden Kırayoğlu, Birliğin Avrupa Tarihi Kentler Birliği'nin de üyesi olduğunu ve üyeleri olan yönetimlere kültürel kalkınma bağlamında giderek artan ölçüde çözümler ürettiğini söyledi. "Ekonomik kalkınmayı başarırsak, olsa olsa Avrupa'nın taşaronu oluruz, ama tarihi mirası korursak, Avrupa'nın patronu oluruz" diyen Kırayoğlu, Tarihi Kentler Birliği'nin, Tokat'tan bir önceki Antakya Buluşması'nda belirlenen yapıların onarımı için 30 kişilik bir uzman ekibi oluşturduğunu, bu ekibin önümüzdeki günlerde Antakya'ya giderek ilk çalışmaları başlatacağını da açıkladı.
Osman Arolat, "Hattuşa'da çivi yazısını bilen az insan vardı" diye başladığı konuşmasında, Tokat'a gönderilen bir taş tableti yazan katibin, mesajını bitirdikten sonra alıcıya dipnot olarak eklediği "bizim öküzler ne oldu?" sorusuna gönderme yaparak, tarımın uygarlıkların gelişmesindeki rolüne dikkat çekti ve tıpkı Hattuşa'da çivi yazısını bilenin az olduğu gibi, günümüzün bilgi teknolojilerini de yaşama geçiren toplumların az olduğunu, ancak bu iki teknolojiye (tarım ve bilgi) dayalı bir dönemin geleceğini söyledi. "5000 yıllık kültürün gerçek bir mirasçısı olduğu çıplak gözle bile görülebilen Tokat"ın da konuya "havza mantığı" içinde yaklaşmasını öneren Arolat, yerel örgütlenmelerle çıkarılacak bir envanterle işe başlanmasının ve bilgiyi paylaşmanın önemini vurguladı. Arolat konuşmasını, "bilgi paylaşımının erdemi" üzerine yazdığı bir yazıdan sonra bir okurunun gönderdiği Konfiçyüs'e ait şu hikaye ile bitirdi: "Sen bana bir ekmek versen, ben sana bir ekmek versem, senin de benim de birer ekmeğimiz olur. Sen bana bir bilgi versen, ben sana bir bilgi versem, senin iki, benim de iki bilgimiz olur"!
“BUGÜNDEN GELECEĞE TARİHİ KENTLER BİRLİĞİ”
Oturum Başkanı: Dr. Bekir KUMBUL, Tarihi Kentler Birliği Başkan Yardımcısı, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı,
Dr. Nurettin YARDIMCI, Vakıflar Genel Müdürü (yerine Argun GÖREN),
Eşref GİRGİN, Orman Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı,
Kayhan KAVAS, Mahalli İdareler Genel Müdürü (yerine Bilal KARACA),
Mehmet Bakırcı, Turizm Bakanlığı Temsilcisi
İnş. Müh. Nizamettin AYDIN, Tokat Belediye Başkanı,
Cengiz VARNATOPU, Edirne Belediye Başkanı,
Naif ALİBEYOĞLU, Kars Belediye Başkanı,
Orhan SAY, Talas Belediye Başkanı
Dr. Bekir Kumbul'un yönettiği ikinci panelin ilk konuşmacısı Eşref Girgin, Tarihi Kentler Birliği'nin bir "aşk meselesi" olduğunu söyleyerek, "Orman Bakanlığının bu oluşumda ne işi var?" diye soranlara, "kültürün doğadan soyutlanamayacağı" yanıtını verdiklerini belirtti. Girgin, Türkiye'de "3500'ünün endemik (dünyada yalnız o bölgede yetişen) olduğu 10.000 bitki türü bulunduğu"nu belirterek, Orman Bakanlığının doğal zenginliklerden sorumlu olduğunu ve havza boyutunda korumadaki işlevlerini anlattı.
Bilal Karaca, Avrupa Kentsel Şartı'nın çağdaş Avrupa kültürünün oluşumu için "tarihi kent"i bir gerekirlik olarak kabul ettiğine dikkat çekerek, "zengin tarihi, taassup, hoşgörüsüzlük ve radikalizmi de törpüleyecek, ortak bilinç yaratacak bir birleştirici olarak görüyoruz" dedi. Yerel Yönetimler yasa tasarısı kesinleşirse, İl Özel İdarelerine bu bağlamda kamulaştırma yetkisi verileceğine de dikkat çekti.
Argun Gören, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün de Tarihi Kentler Birliği'nin destekçisi olduğunu belirtti.
Mehmet Bakırcı, "Eko Turizm Yılı" olarak ilan edilen 2002'de Turizm Bakanlığı'nın "İpek Yolu (İpek Yolu güzergahındaki han ve hamamların restorasyonu), taşıma kapasitelerinin değerlendirilmesi" gibi kültürel turizm ilintili projeler hakkında bilgi verdi. Bakırcı, şöyle devam etti: "10 trilyon TL. Turizm Bakanlığı'nın kültür turizmi için, 10 trilyon TL. da Kültür Bakanlığı'nın elinde bütçe var. Bu paralar belli bir kaynakta toplanmadığı için heba oluyor. Tüyü bitmemiş yetimin parası olan bu kaynaklar bir havuzda toplanmalı ve ehil eller tarafından harcanmalıdır."
Nizamettin Aydın, "Hoşgörünün en iyi göstergesi, tarihi ve kültürel değerlere saygıdır" diyerek Tokat'taki sayısı 180 dolayında olan tarihi eserleri tanıtan bir görsel sunum yaptı. Aydın, sunumunun son bölümünde 10.000 metrekare alan üzerinde, bir kısmı yer altında olmak üzere 3.000 metrekareye yakını kapalı alan olarak değerlendirilecek "Meydan Projesi"ni üç boyutlu ve hareketli olarak tanıttı.
Cengiz Varnatopu, Tokat Buluşması'na gelmeden önce Bulgaristan'da olduğunu, bu ziyaretinin nedeninin, üzerinden geçtiği ülkelerde "Evros- Mariç- Maritsa" diye anılan "Meriç Nehri ile bağlantı" dolayısıyla kurulan "Meriç Belediyeler Birliği" olduğunu açıkladı. AB'nin de bu tür "bölgesel ve sınır ötesi işbirlikleri"ni desteklediğini belirten Varnatopu, belediye ve valilik yardımlaşması ile, Meriç Köprüsü Karakol Binası, Tarihi Kaleiçi, Maarif caddesi binaları, 101 yıllık Belediye binası, eski Elektrik Fabrikası gibi yapıların restitüsyonuna başladıklarını belirtti. İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin arkeolojik kazılarının da sürmekte olduğunu söyleyen Varnatopu, Tarihi Kentler Birliği'nin koruma yasalarının bir an önce düzenlenmesi konusunda beklenen katkısına değinerek, Vakıflar'a ait yapıların çok "komik" paralarla kiralandığına dikkat çekti.
Naif Alibeyoğlu, Tokat Valiliği'nin açılışta gösterdiği filmi izlerken içinden "işte Kars da aynen bu durumda" diyerek hüzünlendiğini, bu yüzden, kaynağı kısıtlı yerel yöneticileri biraz da "romantik şövalyeler"e benzettiğini belirtti. Kars'ın gerek bütçe, gerek iklim koşullarından dolayı "zor durumda" olduğunu vurgulayan Alibeyoğlu'nun "batık bankaları kurtarmada olduğu gibi, aynı kararlılıkla kültür mirasını korusalardı; belki de bu ekonomik kriz olmazdı" sözleri, izleyicilerin hararetli alkışları ile karşılandı. Alibeyoğlu, tarihi eser sahibi bireylere, uzun vadeli ve faizsiz kredi verilmesini önerdi ve Kırayoğlu'nun "ekonomide olsak olsak taşaron oluruz" sözüne itiraz ederek, "kültür mirası doğru korunsa, değil Avrupa'nın, dünyanın birinci lig ülkesi oluruz" dedi. Bu konuda özveriyle katkıda bulunan ve sayısı çok az bulunan bireylere de "sahip çıkılması ve değerlerinin iyi bilinmesi" gerektiğini söyleyen Alibeyoğlu, Kars Belediyesi Encümeni'nde aldıkları karar gereğince Kars'a, Tarihi Kentler Birliği'nin kurulmasında ve yayılmasında büyük emekleri olan Prof. Dr. Metin Sözen ve Oktay Ekinci'nin heykellerini dikeceklerini açıkladı.
Orhan Say, 1999'da başladıkları işleri Tarihi Kentler Birliği'nden sonra hızlandırdıklarını belirterek, Talas'taki tarihi yapılardan eski Rüştiye Mektebi, Harman Meydanı Kır Kahvesi, Osmanlı yapısı cami onarımı işlerine Adanalı iş adamı Kemal Timuçin'in de maddi destek verdiğini, sırada Kültür Merkezi olarak hizmete sokulacak 1000 metrarelik konağın restorasyonunun olduğunu söyledi. Say, Tarihi Kentler Birliği üyelerinin, Birliğin nimetlerinden yararlandığı gibi, ödentilerini de düzgün olarak ödemeleri gerektiğine dikkat çekti. Mayıs ayındaki Urfa Buluşması'ndan sonra sıranın kendilerine geldiğini balirten Say, herkesi 19-20-21 Temmuz'da yapılacak talas Buluşması'na davet etti. Say, yerel yöneticilerin bulundukları yerlerdeki vatandaşları kültürel koruma konusunda bilinçlendirmek için okullarda kültür dersleri, sokaklarda "bill-board", afiş, pankart ve benzeri tüm iletişim araçlarından yararlanabileceklerini ileri sürdü.
"Yeşilırmak Tarihi Kentler Güçbirliği" önerisi...
Panel biterken söz isteyen Prof. Dr. Raci Bademli, birinci oturumundaki yeni kaynak yaratma önerisini tekrarlayarak, "Tıpkı 'Otopark Yönetmeliği' gibi bir 'Tarihi Eser Koruma Yönetmeliği' çıkaralım ve havza düzeyinde yeniden örgütlenelim ve bu toplantı niçin bir 'Yeşilırmak Tarihi Kentler Güçbirliği'nin başlangıcı olmasın?" dedi...
İkinci Panel'in sonunda Tokat Valisi Mehmet Gündoğdu, "Tarihi Kentler Birliği'nin korumaya ivme kazandırdığını açıkça görüyoruz. Fakat yine de, Ankara'da bütçe yapılırken, 15 büyük şehrin dışındakilere de doğru dürüst bütçe ayrılması şart" dedi. Vali daha sonra katılımcılara üzerinde Tokat'ın tarihi yapılarından örneklerin resmedildiği birer teşekkür plaketi armağan etti.
İlçenin tarih öğretmeni tarafından yapılan kısa ve net bir Niksar tarihçesinden sonra ilçeye hareket edildi ve buradaki tarihi eserlerden Çöreği Büyük Camii ve çeşmesi, Yılanlı Köprü, Arasta, Eski Hükümet Konağı, Ulucami, Yağbasan Medresesi, Çavuşoğlu Konağı ...gezildi. Niksar'dan önce büyük ölçüde tarihi evini korumuş olan Beypazarı'nda görev yapan Kaymakam Mustafa Yaman, Beypazarı deneyimlerini Niksar'a uygulamaya kararlı idi.
Eski Hükümet Konağı Çöreği Büyük Camii Medrese Çavuşoğlu Konağı Restore edilmiş konak
Çamiçi yaylasında yöreye has özgün canlı müzik eşliğinde yenen öğle yemeğinin ardından yapılan genişletilmiş Encümen Toplantısı'nda kentlerine dönmemiş olan Tarihi Kentler Birliği üyesi Edirne, Ağırnas, Hasankeyf, Osmaeli, Divriği, Hattuşa (Boğazkale) belediye başkanları Tokat Buluşması izlenimlerini ve geleceğe dönük dileklerini dile getirdiler.
Ağırnas Belediye Başkanı, "Tarihi Kentler Birliği iyi ki kurulmuş, Mimar Sinan 514 yıl önce öldü, onun şehrine bu kadar yıl birşey yapılmadı, şimdi 650 milyarlık keşiften, 120 milyarlık proje bedava yapıldı. Ağırnas 45 yıllık bir belediye, bu kadar yıl hiç birşey yapılmazken şimdi, Tarihi Kentler Birliği sayesinde yatırım başladı. Sonuçta tarihin okunarak öğrenilen birşey olmadığını farkettik" dedi.
Niksar Belediye Başkanı Ünverdi; Niksar halkının Tarihi Kentler Birliği'nin bu ziyaretinin anlamını çok iyi anladığını belirtti. Doğal çevre ve temizlik konusuna çok önem verdiklerini söyleyen Başkan, tarihi eserlerin korunması konusunda "uzman" olmadıkları için çok tedirginlik duyduklarını, buna rağmen, Danişmetliler'e başkentlik eden bu ilçede Yağbasan Medresesi çevresi dahil, buldukları ve tarihi eserlere ait olabileceğini düşündükleri her türlü taşı bir araya toplayıp, koruma altına aldıklarını, kendi su kaynağından beslenen çeşmeleri aynı kaynaktan su vermeye devam edecek biçimde onardıklarını, üç kez Danişmentliler tarihi konusunda "Bilgi Şöleni" adı altında yarışma düzenlediklerini, Araştırmacı Kamil Şahin ile "Danişmentliler Döneminde Niksar" ve Yrd. Doç. Dr. Necati Demir ile "Danişmentname" başlıklı iki kitap yayınladıklarını ve bir üçüncüsünün ("Niksar'daki Vakıf Eserleri") baskıda olduğunu anlattı...
Tokat Belediye Başkanı, "Üç gün boyunca duygu ve bilgi yüklendik. Konuklarımız güneşi görüp, 'ay güzelmiş', ayı görüp, 'güneş bulutluymuş' diyenlerden değil. Tasavvuf felsefesinde bir söz vardır; 'Allah gizli bir hazine idi, bilinmek için kullarını yarattı'... Demek ki bilinmek bir ihtiyaç. Biz de 'Tokat bilinsin' istedik. Dostlarımız geldiler. Dün akşam onlara onarım ve bakım sözü verirken düşündüm de, onlar bizden daha mı çok Tokatlı'ydılar? Onlara içimizden geldiği gibi ilgi, iltifat, ikram yaptık. Ama insan ne yaparsa kendisi için yapar, Allah razı olsun." dedi.
Son olarak konuşan Prof. Dr. Metin Sözen de, "Çok konuşmak değil, ne konuşulduğu önemlidir. Herhalde en doğru cümle, merkezi hükümetin bize ne yapacağı değil, bizim ne yapacağımıza doğru karar vermemiz hakkında olanıdır" diyerek, Niksarlı'lara ve Tokatlı'lara, organizasyonda emeği geçen Tokat Kent Senatosu ve Çekül temsilcilerine, evsahibi Tokat Belediyesi ve Valiliği'ne teşekkür etti...
Çamici Yaylası
Ayvaz Belediye Parkı'nın kapısında son bir kere daha vedalaşılırken, Tarihi Kentler Birliği'nin yarattığı, her türlü küçük çıkar, dar siyaset ve bencillikten uzak, iletişim ve işbirliği ortamının birleştiriciliği bir kez daha algılanıyor, Tokat Buluşması'nın ardından Mayıs'ta Şanlı Urfa'ya randevu veriliyordu...
ÇEKÜL Vakfı Çorum Temsilcisi Sönmez Yanardağ'ın kamerasından Tokat İzlenimleri:
Orijinal boyutlar icin burayı tıklayınız!
ÖZÜR DİLEME: Bugün 8 Nisan 2002. Yukarıda Kerem Kırayoğlu'nun kamerasından saptanan Tokat Buluşması görüntülerinin yüklü olduğu "MSN Communities"de, bağlantılar teknik bir nedenden dolayı şu sıra kesilmiş olup, aynı fotoğraflar en kısa zamanda ulaşılabilir kılınacaktır. Bunun için ziyaretçilerden özür diliyoruz...
Tarihi Kentler Birliği'nin Hatay Valiliği ve Antakya Belediyesi evsahipliğinde, "Antakya Buluşması" başlığı altında, 26 ve 27 Ocak 2002 tarihleri arasında düzenlediği, İç İşleri Bakanlığı Bakan, Müsteşar ve yöneticileri, merkezi ve yerel yönetimlerin yöneticileri, bilim insanları, sivil toplum kuruluşları ve Antakya halkının katıldığı toplantı başarıyla gerçekleştirildi. Program aşağıdaki gibiydi:
26 Ocak 2002 – CUMARTESİ
Tarihi Kentler Birliği’nin “Antakya Buluşması” ile ilgili bu haberimiz, sondan başa doğru gelişiyor! Antakya’da 26 Ocak Cumartesi günü yapılan toplantının ardından Harbiye, Boğaziçi tesisinde neşeli bir akşam yaşandı. Amatör müzisyenlerden oluşan belediye korosu, başarılı bir konser verdi, halk oyunları oynandı. Ertesi gün, eski Antakya’nın “Kültür Parkuru”nda hızlı bir tur yapıldı. Farklı dinlere ait yapıların “biraradalığı” görüldü.
Uydukent’te yenen nefis Antakya yemeklerinin (hele içinde künefe peyniri bulunan irmik helvası olağanüstüydü) ardından, herkes kendi kentine doğru yola çıktı. Yola çıkılmadan önce eşleriyle birlikte grubu uğurlayan, sıcakkanlı evsahipleri Hatay Valisi Zeki Şanal ve Antakya Belediye Başkanı İris Şentürk ve bu başarılı organizasyonda rol alan tüm Antakya ekibi üyeleri ile teker teker vedalaşıldı. İstanbul’a uçakla gideceklerin, Adana Havalanına gitmek için bindikleri otobüste ise toplantı devam ediyordu. Aşağıda bu konu ile ilgili olarak tutulan notları sunuyoruz.
Güzergah: Antakya-Adana
Tarihi Kentler Birliği’nde, düşüncenin sağlığa kavuşması, sağlıklı düşüncenin eyleme geçmesi arasındaki sürenin kısalması gerekiyor. Ayrıca belediye birliklerinin önemini de gözardı etmemeli. Bunlar Türkiye’nin demokratikleşmesi sürecinde Tarihi Kentler Birliği’nde olduğu gibi, biriken bilgilerin aktığı alanlar olacaktır. Artık hiç birşey eskisi gibi değildir. Türkiye bir dönüşüm yaşamaktadır. Bu dönüşüm sürecinde kendini diri tutan birey, kurum ve kuruluş olmak önemlidir. Bu süreçte para göründüğü kadar önemli değildir. Para her zaman bulunur. Önemli olan Türkiye’de ilk kez kaynakların çok yönlü, aşağıdan yukarıya doğru yeniden yaratılmasıdır. Ayrıca bu otobüsteki konuşmaların hepsi de çok içtendi, geleceğe katkı niteliğindeydi. Bu da Tarihi Kentler Birliği üyelerinin birbirine duyduğu güveni gösteriyor.
03/01/2002 - 04/01/2002 05/01/2002 - 06/01/2002 07/01/2002 - 08/01/2002 09/01/2002 - 10/01/2002